15 Ağustos 2024 Perşembe

Yeniden Tufan

İşte bunlar geçtiklerimiz, vardıklarımız, durduklarımız bunlar. Miğfer, aramızdaki kanlı dava, çiçekler ve öpücükler. İşte bunlar korkak güvelerin hala bize taşıdığı mana. İşte bunlar amalar, belkiler ve çünküler. İşte bunlar iki bin on sekiz'den gelen bir yağmur yüzüme, işte bunlar çok çok eski öyküler. Eski rüyalar dirilir neden, eski günleri doldurur aynam, seni gösterir perdem neden.

İşte bunlar nabzımdaki atan birkaç sayı, işte bunlar avcumuzda duran kabzayı bize tetikler. İşte bunlar karakoldaki radyo, işte bunlar bir panayır gibi gelip duruyor neden. İşte bunlar ay olup tepemize doğan, işte görüyorum ki aynı boğumlarla boğulansın sen de. İşte bunlar dudaklarımızı sinsice yakacaksa ateşte, ne anlamı var burada olmanın. Oralarda olmanın farkını kim söyler.

İşte bunlar tanıdık tayfun, kırdığım camı evinin bir rüyamda, adının beni uyutmaması böyle riyakar, tüm günün bulanık bir temaşaya dönüşmesi bir anda. İşte bunlardan biri boynum, biri senin boynunun borcu bana, işte bunlar atan kalplerimiz fezaya doğru, bir şeyleri tutuklayıp duran karakolumuzda, görmek istediğim çiçekler bunlar. İşte bunlar karnımda sancı, işte yine her şey senden yana.

İşte bunlar silah sesleri dilimde sen dedikçe atan, işte bunlar beni vurup duran ellerin, işte bu da bir karınca ağzımda, ancak hava kararınca uyanan uykumdan, sana doğru haberler savuran. Sana yolladığım bir kuş gibi, ciğerinde bir mektup var. İşte bu mektupta havan topu, biraz toprağı bize sunacak. İşte bunlar haramiler yolumu kesecekler yine durmadan. Her şeyin tekrar edişi hafızamda, kan göğsümde fokurdayan bir suyla aynı, tan her sabah alnımızda atacak.

İşte bunlar senin bana seslenişin, işte benim tıkalı kalbim. İşte senin geçit törenin aklımda. Meşaleler yanacak, bekleyecek birileri bunlar. Gelmeyecek birileri bunlar demiştin, işte geldim. Her şeye geç kalmakla günahkar biriyim. İşte bunlar son çırpınışlar. Seni yolundan alıkoymak, seni doğrularla kandırmak, seni aşktan arındırmak gibiyim. Belki böyle tamahkar biriyim aşka, bundan da gocunmayacağım. İşte hepsi bunlar.

İşte bunlar beni öldüren şey. İşte bunlar da yakalayan kanca. Aramızda büyüyen dil bu filiz, biz bunu hiç söylemeyiz sanıyorlar. Oysa kırdım kapıları, radyo sonuna kadar açık kalmalı, işte bunlar o kapılar. Beni vertigoma ittin işte bu feleğin dönmesi bundan. İşte bunlar koyusunda aşkın bayılmalar. İşte bu sapan ceketinden akıyor, işte beni vurman lazım diyor aklın zaman zaman. Sen bana değil zamana yenilmiş bir göçebesin şimdi, bıraktığım yerde durmaman bundan. İşte bunlar durdukların, içlerinde ben yokum, içlerinde hep bir sığınak var. İşte bunlar bizi yoran savaş, işte bunlar aramızdaki çatışmalar.

İşte bunlar söylenmemeli, işte bunun için susulmalıydı diyorlar. Susmayacağım. İşte bunlar benim dilim, konuşabileceğim tek sayfa, tek kalem, tek bir radyo dilimde cızırdayan. İşte bunlar nedir bilmiyorum şimdi. İşte bunları yeniden çıkaran kimdir karşımıza. Kavganın ateşine susamış gibi bundan, tatmanın güneşine yenilecekmişiz ondan. İşte bunlar geçmişte kaldı, işte bunlar serilmiş ve razı değilim bundan. Söylemekten razı değilim tekrar. İşte bundandı kapatmak karakolu, işte bundandı boşa giden tüm yanılmalar. Bana seni gördüğünü söyleyen tüm yalanlara, şimdi inanasım var.

İşte bunlar bir çiçeğin büyümesi, iyice köklenmesi, başka kimseyi almaması bahçesine. Bir göğsü ev bilmesi, bu göğse bir gözden sızan su bunlar. İşte bunlar adını anmadığımdan, işte bunlar adını ağzıma alamadığımdan sürüp duruyor anla. Bir akşamı zehr etmem ikimiz için, bundan sonraki sabahları yavaşlatacak. İşte bundan uyanmayacağım ben. İşte kayıp gidecek zindan. İkimizi de sarıp duran bunca zaman. Ben anladım, anlıyorum ondan. Onun dilinden, benim dilime büyümüş bir dağ, dağın yamacında bir bina, binada çürük bir frekans. Yalnızca seni çeken bir frekans burada. İşte şimdi ses! Yükselecek tüm dağa, inat bende murattır mutlaka. İşte bunlar son sözleri, açılışta bir kurdeleyi silahla vuran elleri, beni vuran diğerleri değil burada. Beni vuran silah onun ham sözleri. Şimdi bunlar onun sözleri diyeceksiniz, değil. Tüm bunları yeniden söyleyen benim,

Şimdi bunlar,

Benim silahımın sesleri,

İşte bundan,

kesilmesi tüm nefeslerin.

 

8 Ocak 2024 Pazartesi

"seninle kangren boyadım avucumu, belki bir gün anlarsın"


Zindanım zindanın olsun. Kırmızıyı bağrımda güdümledim anlarsın. Tayfunlar kelepçesiz aydı güne, bir göz kırpışında dört yeni kurşun. İsterim ki bir nevbahar koynuna sokulsun ve dursun. İsterim ki adını söyleyebildiğim güne varsın aklım, anlarsın. Bu da burada dursun.

Zindanım zindanın olsun. Biliyorum beni karanlıkta da olsan anlarsın. Kaçıncı dağı devirecekse dursun yüzün. Kudursun sisinden gece. Söylediğimi yineleyeceğim şu gereksiz hecede durdum, bir göz kırpışında dört yeni kurşun. Bir dağı olacaksa evrenin, onu senin kalbinde buldum. Bundan sonra da orada kalsın. Bende kalacak bir yeri kalmadığını anlarsın.

Zindanım zindanın olsun. Beni bıraktığın kör gecede sen de kaybol, ne demek istediğimi anlarsın. Kaybettim, buldun. Kaybettin ve buldum bir göz kırpışında fünyenin. Ellerini kırmızı kabloya dolalı buldum. Yarılmış bağrında göğün orkestraları üzgün. Sen yarılmamış bağrımda saplı bir kurşunsun. Bu alevi bir hıçkırıkla yaktım anlarsın.

Zindanım zindanın olsun, benim geceme de hükmet, benim kitaplarım da yansın. Aynı kan aynı ağzında dursun. O hiç açılmamış ağzında dört kurşun. Sen bir bakışınla taç çakramı vurdun. Beni hiç kanamamış bir alnımdan vurdun anlarsın. Kaybolduğum sokakları, kan döktüğüm tokatları vurdun. Sevgili silah arkadaşım, silahını kazara öpmüş bulundum. Sende saklı kalsın. Şimdi neden ağzımdan kanıyorum anlarsın.

Zindanım zindanın olsun. Adını karanlıkla yazıyorum. Feza ile siliyorum. Biliyorum kimse okuyamayacaksa da sen anlarsın. Biri gelip teçhizatı kursun bağrına. Bir el bombası sırtılayıp bir karıncanın omzuna. Neden Neml'ile veda ettiğimi anlarsın. Yüzünü görmeyi istemez yüzüm. Elini tutmayı ya da. Benim kan akışım senin kan akışın için tehdit arz ediyor. Bir dokunsam biliyorum kanarsın. Neden kan kaybediyorum anlarsın.

Zindanım zindanın olsun. Umarım bende var olmayanın sende de olmadığını anlarsın. Ya da neyin var olduğunu, sanki alnımda dört kurşun. Sanki tek bir kurşunu çehreme gül gibi kondurdun. Kanattın bizi, sonra kan dökmelerim için kendini sitemle doldurdun. Tüm kanım sanaydı anlarsın. Bırakmalıyız bir kanun varsa bizi karşı koyamadan sarsın. Kendin fark et istedim, beni, dolaşım sistemine nasıl tohum gibi ektiğini. Seni nasıl büyüttüğümü bir çiçek gibi. Geçecek gibi. Hiç dinmeyecek bir tufansın. Nasıl büyür fırtınada çiçek, belki böyle anlarsın.